bugün
- sözlük yazarlarının tatlıları11
- şu an hissedilen duygu15
- burnumuzun dibindeki adaların yunanistan ın olması12
- can yaman erkekse sözlük erkekleri ne16
- psikolog fiyatları16
- istanbulda vurularak öldürülen okul müdürü25
- eloande ile evlenip sözlüğü huzura kavuşturmak10
- sözlüğün en güzel kızı olmanın dezavantajları13
- motosikletle 210 km hız yapmak9
- tamirciye veren kadın8
- bir kızı kucakta zıplatmak8
- ithalat ile ülke döndürmeyi marifet diye satmak8
- anın görüntüsü15
- 2023 2024 sezonu lig şampiyonu9
- fenerbahçe9
- macar bakanının türklük açıklaması13
- toggun yanması8
- bir erkeği cezbeden şeyler18
- flörtü eleme sebepleri20
- yazarların kız çocuğu olursa koyacağı isimler18
- öğretmen maaşları22
- ölümlü dünya 29
- komşuyu arabanın arkasına bağlayıp sürüklemek12
- suratı sabunlamak11
- 1 85 boyunda zeki esprili yakışıklı kültürlü erkek36
- uludağ sözlük discord grubu8
- 007 slip don giysin kampanyası10
- eksi ruyaları kaldıracak kantar13
- ali koç'un jose mourinho ile anlaşması13
- yanındakiyle yaşar aklındakiyle ölürsün15
- sözlük yönetimi beni silsin mi16
- ameliyat ettikleri hastann karnında mala unuttular10
- 25 yaşında üniversite okumaya niyetlenmek8
- sözlüğün terzisi8
- 007 silik yesin kampanyası9
- bik bik silik yesin kampanyası9
- nervio'nun güzel ellerinden yiyeceğim dayak10
- sözlük yazarlarının boy kilo ölçüleri11
- rusyaya gidince kızlar etrafımda pervane olacak17
- görüldü bile atmayan insan tipi22
- yazarların evlenmek istedikleri dizi karakterleri11
- eloande'ye zengin koca bulmak8
- aşık olmak12
- mimarlığı bırakmak13
- erkeklerin iğrenç özellikleri21
- keki kabarmayan sözlük kızı8
- sözlükteki kızlar mı dışardaki kızlar mı10
- deniz gezmiş10
entry'ler (123)
redemption - antimatter.
Kahraman dünyayı kurtarmaya giderken kendisine veya aileye fazla zaman ayırmadığı için kapris yapan umutsuz evkadını tiplemesi. Hiç sekmez. Adam teröristi nallayacak, yok ama sen beni ihmal ettin, aylardır zaten eve geç geliyorsun, bıktım mesleğinden, lanet olsun polisle evlenmişim; adam işgalci uzay gemisine virüs yerleştirecek, saatli atom bombasının kırmızı mı mavi mi kablosunu kesecek aman gitme annemgil yaprak sardıydı... Hayır, alttan alta Amerikalı kadınlarla evlenmeyin kardeşim demeye mi getiriyorlar, nedir?
yetersiz gelme özelliğine haiz bir dişi cinsellik organını onaylayan görüşün sloganıdır. bakış açısına göre acıklı, umutsuz yahut hoşgörülü bir tavırdır denebilir.
Nietzche'nin bir versiyonudur. kıymeti çok sonra anlaşılacaktır.
mühim grup steely dan'in ilk hit şarkısı.
Bütün renkler hızla kirlenirken birinciliği alan beyazdır Beşiktaş. Fenerlisiyle Galatasaraylısı birbirini anlar, Beşiktaşlıyı anlayamaz.
yeni dönem amerikan edebiyatının parlak yıldızlarından. foer'in zeka ve hüner fışkıran iki romanı 'Her şey aydınladı' (filmi daha önce oynamıştı sinemalarımızda) ve 'aşırı gürültülü ve inanılmaz yakın' siren yayınlarından çıkmıştır. pek lezizdirler.
bu muazzam kitabı yeniden çeviren algan sezgintüredi önsözünde şunları yazmış:
David Cronenberg'in Çıplak Şölen'den yola çıkarak çektiği aynı adlı filmini, yanlış hatırlamıyorsam 90'lı yılların başlarında videosunu kiralayıp izlemiş, kitabınıysa çıktığı ilk birkaç gün içinde almıştım. Her ikisinden de neredeyse hiçbir şey anlamadığımı itiraf etmeliyim: bahsedilen dönemlere, ortamlara, yaşamlara ait hiçbir bilgim yoktu. Fakat merak ediyordum: kötü bir okur ve izleyici sayılmazdım; öyleyse yirminci yüzyıl edebiyatının doruklarından sayılan, pek çok sanatçıyı derinden etkilediği söylenen bu eseri nasıl kavrayamıyordum? Yanıtları yıllar sonra, çevirisini üstlendiğimde buldum. Yanıtlar diyorum çünkü iki yanıt vardı: Birincisi, Çıplak Şölen&'i izlediğim ve okuduğum yıllarda sandığım kadar iyi bir sinema izleyicisi ve okur olmadığımdı (haliyle artık her iki konuda da bir şey sanmıyorum). ikincisiyse Burroughs'un eserini zaten ve özellikle edebiyattan, sanattan anlıyor geçinenler, yüksek eğitimli entelektüeller kolayına anlayamasın diye yazmasıydı ki bu açıdan birinci ve ikinci diye saydığım yanıtlar, tıpkı Burroughs'un okuyacağınız eserin sonlarındaki önsözünde söylediği gibi birleşiyor, tek görüntüye, tek sese bürünüyordu. Burroughs uyuşturucu krizlerinde yaşanan kâbussu sanrılar ve ıstırabı görsel yazıya olanca sertliği ve şiddetiyle döküp junkgenel adıyla anılan ağır uyuşturuculara karşı uyarısını yaparken bağımlılıklar üzerine kurulu genel anlamda kontrol ve iktidarın dehşetini, uyuşturucuyla, seksle, kitle iletişim araçlarıyla, hükümetlerle, yasalarla özgür insan iradesine yapılanları, özellikle eğitimli, kendisini aydın gören okuru, gözündeki bencil perdeyi söküp atmaya, önyargılarını silkelemeye ve ta derinlere gömülü şefkat ve hoşgörüsünü kazıp çıkarmaya zorlayarak anlatmaya çalışıyor, okuru "kafa ve vicdan çalıştırmaya" iteliyordu.
Çıplak Şölen'de anlatılanlar aslında Burroughs'un yaşamını yansıtıyor ve "Güney"de büyümesini, zengin ailesini terk edişini, eşcinselliğini, New York'ta uyuşturucu kullanışı ve satışını, polisten kaçışını, Meksika'ya geçişini, de facto eşi Joan Vollmer'ı kazayla öldürüşünü, Meksika'dan Panama'ya ve ardından Güney Amerika'ya gidişini ve sonra, o dönemde açık şehir olan Tanca'ya geçişini bilmek kitabı kısmen kavramaya epey yardım ediyor. Yaşamöyküsüne dair fikir edinmenin yanında, Türkiyeli veya genel anlamda Doğu kültürüne haiz okurun Çıplak Şölen'i okumada önemli bir avantajı daha var: Burroughs, bu muazzam 1950'ler toplumu eleştirisini yazarken özellikle Amerikan entelektüellerini sarsmayı, Batı düşünce ve kavrama tarzını paralamayı hedefliyordu (başardığı kesin). Çıplak Şölen bildik, yüzeysel kavrama çabasıyla ve özellikle Batılı kafasıyla kolayca okunabilecek bir kitap değil; bu açıdan bakıldığında anlaşılması sahiden neredeyse imkânsız. Belli bir gevşeme, sabır, işi oluruna bırakma gerektiriyor ve bunlar, dinsel kısmının yanında "rasyonel" eğitimli Batı beyninin (en azından o dönemde diyeceğim ama aşağıda birkaçının adını zikredip teşekkürlerimi sunduğum birçok Amerikalı okur, Çıplak Şölen'in hâlâ tam anlaşılamadığını söylüyor) zayıf kaldığı konular. Öte yandan bizler, "Doğu" kültürünün "Batı"ya en yakın yerinde ve ciddi etkisi altında yaşamakla beraber sonuçta dilimizden itibaren hemen her anlamda "formüle" gelmeyen, hissetme ağırlıklı bir kavrayış tarzının çocuklarıyız. Bu bakımdan Çıplak Şölen'in talep ettiğini karşılayacak duygusal donanıma, derinlikten uzak, gündelik kültür bombardımanı sayesinde epey törpülenmekle birlikte, hâlâ sahibiz.
David Cronenberg'in Çıplak Şölen'den yola çıkarak çektiği aynı adlı filmini, yanlış hatırlamıyorsam 90'lı yılların başlarında videosunu kiralayıp izlemiş, kitabınıysa çıktığı ilk birkaç gün içinde almıştım. Her ikisinden de neredeyse hiçbir şey anlamadığımı itiraf etmeliyim: bahsedilen dönemlere, ortamlara, yaşamlara ait hiçbir bilgim yoktu. Fakat merak ediyordum: kötü bir okur ve izleyici sayılmazdım; öyleyse yirminci yüzyıl edebiyatının doruklarından sayılan, pek çok sanatçıyı derinden etkilediği söylenen bu eseri nasıl kavrayamıyordum? Yanıtları yıllar sonra, çevirisini üstlendiğimde buldum. Yanıtlar diyorum çünkü iki yanıt vardı: Birincisi, Çıplak Şölen&'i izlediğim ve okuduğum yıllarda sandığım kadar iyi bir sinema izleyicisi ve okur olmadığımdı (haliyle artık her iki konuda da bir şey sanmıyorum). ikincisiyse Burroughs'un eserini zaten ve özellikle edebiyattan, sanattan anlıyor geçinenler, yüksek eğitimli entelektüeller kolayına anlayamasın diye yazmasıydı ki bu açıdan birinci ve ikinci diye saydığım yanıtlar, tıpkı Burroughs'un okuyacağınız eserin sonlarındaki önsözünde söylediği gibi birleşiyor, tek görüntüye, tek sese bürünüyordu. Burroughs uyuşturucu krizlerinde yaşanan kâbussu sanrılar ve ıstırabı görsel yazıya olanca sertliği ve şiddetiyle döküp junkgenel adıyla anılan ağır uyuşturuculara karşı uyarısını yaparken bağımlılıklar üzerine kurulu genel anlamda kontrol ve iktidarın dehşetini, uyuşturucuyla, seksle, kitle iletişim araçlarıyla, hükümetlerle, yasalarla özgür insan iradesine yapılanları, özellikle eğitimli, kendisini aydın gören okuru, gözündeki bencil perdeyi söküp atmaya, önyargılarını silkelemeye ve ta derinlere gömülü şefkat ve hoşgörüsünü kazıp çıkarmaya zorlayarak anlatmaya çalışıyor, okuru "kafa ve vicdan çalıştırmaya" iteliyordu.
Çıplak Şölen'de anlatılanlar aslında Burroughs'un yaşamını yansıtıyor ve "Güney"de büyümesini, zengin ailesini terk edişini, eşcinselliğini, New York'ta uyuşturucu kullanışı ve satışını, polisten kaçışını, Meksika'ya geçişini, de facto eşi Joan Vollmer'ı kazayla öldürüşünü, Meksika'dan Panama'ya ve ardından Güney Amerika'ya gidişini ve sonra, o dönemde açık şehir olan Tanca'ya geçişini bilmek kitabı kısmen kavramaya epey yardım ediyor. Yaşamöyküsüne dair fikir edinmenin yanında, Türkiyeli veya genel anlamda Doğu kültürüne haiz okurun Çıplak Şölen'i okumada önemli bir avantajı daha var: Burroughs, bu muazzam 1950'ler toplumu eleştirisini yazarken özellikle Amerikan entelektüellerini sarsmayı, Batı düşünce ve kavrama tarzını paralamayı hedefliyordu (başardığı kesin). Çıplak Şölen bildik, yüzeysel kavrama çabasıyla ve özellikle Batılı kafasıyla kolayca okunabilecek bir kitap değil; bu açıdan bakıldığında anlaşılması sahiden neredeyse imkânsız. Belli bir gevşeme, sabır, işi oluruna bırakma gerektiriyor ve bunlar, dinsel kısmının yanında "rasyonel" eğitimli Batı beyninin (en azından o dönemde diyeceğim ama aşağıda birkaçının adını zikredip teşekkürlerimi sunduğum birçok Amerikalı okur, Çıplak Şölen'in hâlâ tam anlaşılamadığını söylüyor) zayıf kaldığı konular. Öte yandan bizler, "Doğu" kültürünün "Batı"ya en yakın yerinde ve ciddi etkisi altında yaşamakla beraber sonuçta dilimizden itibaren hemen her anlamda "formüle" gelmeyen, hissetme ağırlıklı bir kavrayış tarzının çocuklarıyız. Bu bakımdan Çıplak Şölen'in talep ettiğini karşılayacak duygusal donanıma, derinlikten uzak, gündelik kültür bombardımanı sayesinde epey törpülenmekle birlikte, hâlâ sahibiz.
alan parsons/eric woolfson ortaklığının, mealen "kızım, ben bu parçayla artık kral oldum, ilah oldum, heeç boşuna depreşme, sana artık yüz vermem hatta amna bile korum, tsttr, çekil bakiyim," diyen ancak albüm kapağı, melodisi ve adıyla pek bilimkurgusal bir durum varmış havası yarattığı şahane şarkısı.
Uzay:1999'un Komutan Koenig'i.
1931 doğumlu Rus göçmeni Yahudi oyuncu, seslendirme ve fotoğraf sanatçısı. Star Trek dizisinde canlandırdığı Mr. Spock karakteriyle şöhrete ulaşmış, dizinin bitişiyle Mr. Spock karakteri için ilk görüşülen (ve teklifi reddeden) Martin Landau'nun yerine Görevimiz Tehlike'de rol almıştır.
battlestar galactica 3. sezon finalinin tümüyle üzerine kurgulandığı muhteşem bob dylan klasiğidir. bahse konu bölümde karakterler şarkının sözlerini kullanarak konuşur, en sondaysa starbuck apollo'ya gülümser, iki atlı rüzgâr uğuldarken hesabı uzayda yiterler, pek hoştur sözleri bilince izlemesi. Buradaki sitarlı, oryantal motifli cover da jimi abininki kadar canavardır, ikinci gelebilir.
Süper başarılı BBC dizisi Life on Mars ve spin-off'u Ashes to Ashes'in başkarakteri; sert, maço, zorba ve lafazan başmüfettiş. Philip Glenister tarafından canlandırılmaktadır.
Life on Mars ve özellikle başroldeki Philip Glenister'ın başarısı üzerine çekilen süper eğlenceli spin-off.
--spoiler--
Bu sefer başmüfettiş Sam Tyler'ın vakasını araştıran müfettiş Alex Drake bir kurşun yer ve 1981 yılında uyanır. Gene Hunt ve ekibi Manchester'dan Londra'ya transfer olmuştur.
--spoiler--
--spoiler--
Bu sefer başmüfettiş Sam Tyler'ın vakasını araştıran müfettiş Alex Drake bir kurşun yer ve 1981 yılında uyanır. Gene Hunt ve ekibi Manchester'dan Londra'ya transfer olmuştur.
--spoiler--
bu mükemmel şarkıdan esinlenerek yapılmış muhteşem BBC dizisi. 2 sezon/16 bölüm (2006-2007) sürmüş, dehşet beğeni toplamış, başmüfettiş Gene Hunt (Gene Genie) rolünde mucizevi performansıyla öne çıkan Philip Glenister hayrına çekilen spin-off'u Ashes To Ashes şubat ayı (2008) itibarıyla yayına konmuştur.
kabaca konu:
--spoiler--
Manchesterlı polis dedektifi Başmüfettiş Sam Tyler, bir cinayet davasının izindeyken araba kazası geçirir ve 1973 yılında kendine gelir. Cebinde görev emri vardır ve artık başmüfettiş değil, müfettiştir. Amiri ise zorba ve maço Başmüfettiş Gene Hunt'tır. 1973'te modern polis tekniklerinden insan hakları uygulamalarına dek pek çok şey yoktur ve Sam Tyler başına ne geldiğini çözmek durumundadır.
--spoiler--
kabaca konu:
--spoiler--
Manchesterlı polis dedektifi Başmüfettiş Sam Tyler, bir cinayet davasının izindeyken araba kazası geçirir ve 1973 yılında kendine gelir. Cebinde görev emri vardır ve artık başmüfettiş değil, müfettiştir. Amiri ise zorba ve maço Başmüfettiş Gene Hunt'tır. 1973'te modern polis tekniklerinden insan hakları uygulamalarına dek pek çok şey yoktur ve Sam Tyler başına ne geldiğini çözmek durumundadır.
--spoiler--
San Franciscolu bir uyuşturucu satıcısının (Muhtemelen LSD'nin babası sayılan Stanley Owsley) tepetaklak gidişini anlatır. Ayrıca parçadaki gitar solosu en bilmemne 100 arasında başa güreşmektedir. Sözleri şöyledir.
While the music played you worked by candlelight
Those San Francisco nights
You were the best in town
Just by chance you crossed the diamond with the pearl
You turned it on the world
That's when you turned the world around
Did you feel like Jesus
Did you realize
That you were a champion in their eyes
On the hill the stuff was laced with kerosene
But yours was kitchen clean
Everyone stopped to stare at your technicolor motor home
Every A-Frame had your number on the wall
You must have had it all
You'd go to L.A. on a dare
And you'd go it alone
Could you live forever
Could you see the day
Could you feel your whole world fall apart and fade away
CHORUS:
Get along, get along Kid Charlemagne
Get along Kid Charlemagne
Now your patrons have all left you in the red
Your low rent friends are dead
This life can be very strange
All those dayglow freaks who used to paint the face
They've joined the human race
Some things will never change
Son you were mistaken
You are obsolete
Look at all the white men on the street
CHORUS
Clean this mess up else we'll all end up in jail
Those test tubes and the scale
Just get them all out of here
Is there gas in the car
Yes, there's gas in the car
I think the people down the hall
Know who you are
Careful what you carry
'Cause the man is wise
You are still an outlaw in their eyes
CHORUS
While the music played you worked by candlelight
Those San Francisco nights
You were the best in town
Just by chance you crossed the diamond with the pearl
You turned it on the world
That's when you turned the world around
Did you feel like Jesus
Did you realize
That you were a champion in their eyes
On the hill the stuff was laced with kerosene
But yours was kitchen clean
Everyone stopped to stare at your technicolor motor home
Every A-Frame had your number on the wall
You must have had it all
You'd go to L.A. on a dare
And you'd go it alone
Could you live forever
Could you see the day
Could you feel your whole world fall apart and fade away
CHORUS:
Get along, get along Kid Charlemagne
Get along Kid Charlemagne
Now your patrons have all left you in the red
Your low rent friends are dead
This life can be very strange
All those dayglow freaks who used to paint the face
They've joined the human race
Some things will never change
Son you were mistaken
You are obsolete
Look at all the white men on the street
CHORUS
Clean this mess up else we'll all end up in jail
Those test tubes and the scale
Just get them all out of here
Is there gas in the car
Yes, there's gas in the car
I think the people down the hall
Know who you are
Careful what you carry
'Cause the man is wise
You are still an outlaw in their eyes
CHORUS
kıt zekâlılara özgü, kişilerin doğuştan gelen (cüce, aptal, amcık, vs) veya sonradan edinilen özelliklerinden (entel, yobaz, komünis) ya da mesleklerinden (orospu, artiz, vs) olmadı iki veya fazlasının çaprazlamasından (orospu evlâdı, şeriatçı ibne, faşist dallama) faydalanarak uygulanan bir hakaret biçimidir.
bir benzeri de masum hayvanların adlarını kullanmaktır. (eşek herif, it, domuz)
kendini bilmemekten ve saygı eksikliğinden kaynaklanır.
bir benzeri de masum hayvanların adlarını kullanmaktır. (eşek herif, it, domuz)
kendini bilmemekten ve saygı eksikliğinden kaynaklanır.
default durumundan dolayı başarı ve başarısızlıkları zayıf beyinli basın tarafından ucuz manşetlerle anılacak takım. (belediye suyu kesti, vs.)
vücüdünün üst kısmı doğa dışı ölçülerde kıvrak bir ressamın sarf edebileceği bir iddiadır.